MENDERES’İN KEFENİ, İNÖNÜ’NÜN FRAĞI
NACİ AKIN (MANİSA OLAY) 21 Mayıs 2015
Rahmetli Menderes çok şık ve muntazam giyinirmiş, kruvaze ceketleri,
kıyafetleriyle uyumlu kravat seçimleri, vakur duruşu, kibarlığı ve nezaketi ile
izleyenleri etkileyen karizmatik bir kişiliğe sahipmiş. Muhalifleri bile onun
bu duruşundan etkilenir, yüzüne karşı bir şey söyleme cesaretini
gösteremezlermiş. İnternette bir arama yaptığınızda çoğunlukla onun bu tür
kıyafetli resimlerini bulursunuz. Mitinglerde, halk arasında, açılış ve temel
atma törenlerinde, meclis kürsüsünde, kabullerde ve hatta devlet törenlerinde
bile bej, gri, açık kahve gibi açık tonlarda hatta bazen beyaz kıyafetle bol
bol resimlerini görürsünüz. Onun Çakırbeyli çiftliğindeki resimlerinde bile
kravatsız bir pozuna rastlamak mümkün değildir.
İnönü’nün ise daha çok fraklı, koyu renk kıyafetli, melon, fötr ve silindir
şapkalı resimlerini görürsünüz. İkisi arasındaki bu fark siyaset anlayışlarının
da bir yansımasıdır adeta. İnönü askeri okulda yetişmiş, hep devletçi olmuş,
sırtını bürokrasiye, oligarşiye dayayarak siyaset yapmış halkı çok fazla
umursamamış, seçkinci bir politika izlemiştir. Menderes ise toprakla haşır
neşir olmuş, halkın arasında yetişmiş bir taşra aydınıdır. Haliyle içinden çıktığı
halkın ıstırabını dindirmeye yönelik politika izlemiş, Ankara’ya geldikten
sonra dahi bürokrasiyle, oligarşiyle işi olmamış, geldiği kesimi hiç inkâr
etmemiş bu giyim tarzına da yansımıştır.
Bir de 27 Mayıs zalimlerinin, Menderes’i kamuoyunda küçük düşürmek için
Yassıada’da çektikleri, Yassıada’ya getirilişi, İmralı’ya götürülüşü, pijamalı,
hasta yatağında görüntüleri ile reklâm amaçlı meta zori çekildiği yüzlerdeki
ifadelerden açıkça belli olan aile fotoğrafını görürsünüz. Bir de İmralı
adasında yürekleri dağlayan boynunda katliam belgesinin asıldığı infaz
fotoğrafları vardır ki o resmin her görüntülendiğinde 65 yaş üstü insanlarımız
hatta onun davasına gönül vermiş gençlerin dahi gözü buğulanmadan izlemeleri
mümkün değildir. Bu fotoğraf Cumhuriyet tarihimizin, demokrasi tarihimizin bir
utanç vesikasıdır.
Menderes’in idamından sonra dini vecibeler yerine getirilerek inancına uygun
bir defin yapılmış mıdır? Orada bulunan savcısıyla, cellâdıyla, infaz memurları
ve askerleriyle usule uygun bir cenaze namazı kılınmış mıdır? Orasını
bilmiyorum, yayınlanan hatıratlarda, cezaevi müdürüyle, cellâdıyla yapılan
röportajlarda bu konudan hiç bahsedilmemiş. Ancak bu cinayetin üzerinden tam 29
yıl geçtikten sonra 17 Eylül 1990 tarihinde Fatih Murat Paşa Camiinde bir
milyona yakın insanın katıldığı tarihin en kalabalık cenaze töreni ardından
Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın naaşları Anıt Mezarlarına nakledildiler.
O gün ben de rahmetli ağabeyim ve annemle birlikte oradaydım. İstanbul
Valiliğinin Yassıada mezalimini yaşamış, eski Demokrat Parti milletvekilleri ve
ailelerine verdiği “yakınları” ibareli isimliklerle ve özel otobüslerle camiye
intikal etmiş ve cami avlusuna girebilmeyi başarmıştık. Musallaya konulan
naaşların önünde saygı nöbetimizi yapmış ve son dualarımızı etmeye fırsat
bulmuştuk. Sonra defin için gene aynı şekilde Anıt Mezara intikal ettik. Resmi
Devlet töreni sona erip dönemin Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal tören
alanından ayrıldıktan sonra defin işlemlerine geçildi. Bayrağa sarılı tabutlar
mozolelerin bulunduğu anıtın altından alınarak alt kattaki defin mahalline
indirildi. İçeriye aile efradından başka kimse alınmıyordu, ancak ağabeyim ve
ben yakamızdaki kartların sayesinde bir yolunu bulup defin mahalline girdik
zaten biz girdikten sonra da kapılar kapandı. Rahmetli Polatkan’ın evlatları bile
güç bela defin başladıktan sonra girebildiler içeriye. İçeride aile efradı ve
görevliler dışında sadece 5 sivil bulunuyorduk. Rahmetli Türker Sanal, DYP
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Dülger, eski İstanbul AP milletvekili Recep Özel
ve biz. Daha sonra merhum Aydın Menderesin isteğiyle bir kişi daha alındı
içeriye. Sarıklı ve cüppeli bu zatın merhum Şeyh Nazım Kıbrızi olduğunu
sonradan öğrendim. Defin işlemi tamamlandıktan sonra belki de hayatımda
yaşadığım en önemli tanıklıklardan birini tamamlamış olmanın gururuyla oradan
ayrıldık.
Biz ayrılırken yüzbinler akın akın yeni gelebiliyorlardı anıt mezara. O gün
orada Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal vardı, Başbakan Yıldırım Akbulut ve
Kabinesi vardı, Ana Muhalefet Lideri Süleyman Demirel ve DYP’nin tüm üst düzey
kadroları ve taşra teşkilatları vardı. Bugün AKP’de siyaset yapanlardan
yalnızca, o gün ANAP’ta Akbulut kabinesinde görev yapan Meclis Başkanı Sayın
Cemil Çiçek vardı. Erbakan ve Refah Partisinden bugün AKP milletvekili olanlar
dahil hiç kimse yoktu, İstanbul İl Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da yoktu.
SHP lideri Erdal İnönü de yoktu ama “Devletle milletin barışması için önemli
bir fırsattır” yönündeki beyanıyla töreni desteklediğini belirtiyordu.
Menderes’i ve İnönü’nün kıyafetinden nereye geldik diyebilirsiniz. Bugün
birileri çıkıp başkalarına 27 Mayısta neredeydiniz diye soruyorsa, Menderes’in
kefeni üzerinden siyaset kurgulayıp, hür basına gözdağı verilmek isteniyorsa
bizim de çıkıp kim neredeydi diye açıklamada bulunmak hakkımızdır. Rahmetli
Türkeş ve arkadaşlarının Yassıada mahkemelerine ve idamlara karşı olduklarını
biliyoruz ve sırf bu yüzden Milli Birlik Komitesinden tasfiye edildiklerini de
biliyoruz. Rahmetli İnönü’nün son bir umutla kendisini ziyarete gelen Berin Menderes’e
“bunlar çıldırmışlar ben bile söz geçiremiyorum” dediğini de biliyoruz. Hatta
son anda Menderes’in idamını durdurmak amacıyla aranan Yassıada komutanı Tarık
Güryay’ın “infaz gerçekleşti” diyerek yalan söylediğini ve göz göre, göre
cinayet işlediğini de biliyoruz.
Geçmiş, geçmişte kalmıştır, Sayın Kılıçdaroğlu Menderes’in anıt mezarını
ziyaret ederek partisinin geçmişiyle yüzleşmesini bilmiş, ülkenin normalleşmesi
devletle milletin barışması için adım atmıştır. Ne Menderes ailesinin ne diğer
mazlum ve mağdur ailelerinin, ne demokratların öç alma duygusu yoktur. Tek
istedikleri ülkelerinin refah ve saadeti, demokrasinin tüm kurum ve
kurallarıyla işlemesi, toplumsal huzurun sağlanmasıdır.
Zamanında Sayın Tansu Çiller
“ipim cebimde geziyorum” demiştir ama o hem 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül
darbelerine muhatap olan bir siyasi geleneğin temsilcisi ve hem de bizzat 28
Şubatın mağduru olarak söylemiştir. Bu gün Menderes’in kefeni üzerinden siyaset
yapmaya kalkışmak onun aziz hatırasına en büyük kötülüğü yapmak demektir.
Kalın sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder