27 Mayıs’a askerde yakalanmak
Ertuğrul MAT
16 Ocak 1960 tarihinde Ankara’da Piyade Yedek Subay
okulunda,askerlik görevine ilk adımı atmıştım.. Üniversitelerde başlayan
olaylar gittikçe büyüyordu.27 Mayıs öncesi İstanbul’da” 28 Nisan” ,”Ankara’da
555K “ diye anılan olaylar,bizi koşar adım 27 Mayıs’a götürüyordu..
O günlerin hikayesi:
Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, 2
Haziran 2003 tarihli Aksiyon dergisinde Cemal. A. Koyuncu’ya verdiği mülâkatta,
28 Nisan gününü olayların CHP Gençlik
Kolları tarafından organize edildiğini söylüyordu.
Milli Birlik Komitesi
üyelerinden Şükran Özkaya da ”Adım Adım 27 Mayıs’a“ adlı kitabında, ordunun 28
Nisan olaylarına göz yumup, müdahale etmediğini açıklıyordu.
Olaylar Ankara’ya da sirayet
etmiş, 29 Nisan günü Ankara’da iktidar aleyhine büyük gösteriler yapılmıştı.
Bunun üzerine Ankara ve İstanbul’da örfi idare(sıkıyönetim) ilan edilmişti.
3 Mayıs’ta Kara Kuvvetleri
Komutanı Cemal Gürsel, Milli Savunma Bakanı’na bir mektup yazarak, Celal
Bayar’ın istifasını, bazı bakanların hükümetten ayrılmasını, Ankara örfi idare
kumandanının görevden alınmasını ve Tahkikat Komisyonu’nun ilgasını tavsiye
ediyordu. Yassıada duruşmaları arasında, Milli Savunma Bakanı’nın Menderes’e bu
mektuptan normal bir yazışma gibi bahsettiği, muhtevası hakkında bilgi
vermediği anlaşılacaktı.
“555-K” “beşinci ayın beşinde
saat beşte Kızılay’da” parolası, üniversite ve CHP’li muhitlerde yayılıyordu. O
gün çok büyük bir kalabalık Kızılay’ı dolduruyordu. Menderes de oradaydı, makam
arabasından inmiş, kalabalığın arasına karışmıştı. Yakasına bir rivayete göre
Deniz Baykal, şair Cemal Süreya’ ya göre
ise Vedat Dalokay yapışmıştı.
Menderes, “Ne istiyorsunuz?”
diye sorunca, “Hürriyet” cevabını almıştı.
Menderes, “Bir başbakanın
yakasına yapışacak kadar hürriyet nerede var?” diye mukabele etmiş ve
korumaları tarafından oradan uzaklaştırılmıştı.
6 Mayıs günü Kara Kuvvetleri
Komutanı Cemal Gürsel, veda mesajı yayınlayarak, izinli olarak Ankara’dan
ayrıldı. 21 Mayıs’ta Harbiyeliler yürüyüp Sıhhiye’deki Atatürk Anıtı’na çelenk
koydular.
Demokrat Parti’ye yakın olduğu
söylenen Piyade Yedek Subay Okul Kumandanı Tuğgeneral Abidin Tüzel, biz yedek
subay adaylarına, “Bu olaylara karışmayacaksınız” diyordu.
Bu olaylar olurken, biz de,
Yedek Subay Okulu’nu tamamlamış, demir takıp asteğmen olup kıta hizmeti için
kuraları çekmiştik. Ben, İskenderun 50. Piyade Alayı’nı çekmiştim.. Yedek Subay
okulundayken, tabii ki, gazetelerden ve radyo haberlerinden, İstanbul ve
Ankara’da cereyan eden olayları takip ediyor, bu arada siyasi hüviyetlerimiz de
meydana çıkıyor ve kanaatlerimize göre, birbirimize yakınlaşıyorduk....
Bulunduğum mangada Ankara Hukuk’tan mezun Dörtyol’lu İlhan Eryürekli’yle de
kanımız kaynamıştı. İskenderun’u çektiğimi duyunca koşup yanıma gelmiş ve ”
İskenderun’daki akrabalarımın hepsi Demokrat Partili, sana bir mektup vereyim
;orada yalnızlık çekmezsin “demişti. .İlhanla dostluğumuz uzun yıllar devam
etti.. O hakimliği tercih etmiş, hakimlikte yükselmiş, Osmaniye ve Adana Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nda bulunmuştu.Kuralar çekildikten sonra, 25 Mayıs
1960 Çarşamba günü öğleden sonra, eşyalarımızı evlerimize götürdük. 28 Mayıs
Cumartesi günü okuldan ayrılacak, 12 günlük bir tatil döneminden sonra,
kıtalarımıza iltihak edecektik.
Ben de Çarşamba günü, herkes
gibi hafta sonlarında kaldığım Serçe Sokak’taki YavuzEsmersoy’un bekâr evine
kaputumu ve diğer eşyalarımı bırakmış, akşam üstü de okula dönmüştüm.
27 Mayıs’ı Ankara’daki Piyade Yedek Subay Okulu’nda yaşamak
ERTUĞRUL MAT |
27 Mayıs Cuma sabahı silah
sesleriyle uyandık.
İhtilal duyulmuştu. DP’ye
yakınlığı dolayısıyla okul kumandanı, Tuğgeneral Abidin Tüzel’e güvenmeyen
ihtilalciler, Piyade Yedek Subay Okulu’nu ihtilal hareketinin dışında
bırakmışlardı.
Öğlene doğru, Abidin Paşa’yı
gözaltına alıp, okul komutanlığına güvendikleri birini tayin etmişler. Bundan
sonra , Piyade Yedek Subay Okulu da emir komuta zinciri altında, ihtilalcilerin
yanında yer almıştı..
Harp Okulu, Piyade Yedek Subay
Okulu’na çok yakındı. Yedek subayların bir kısmı oraya sevk edildi.
Demokrat Partililerden bazılarının
ciplerle, bazılarının GMS’lerle,
bazılarının da çöp arabalarıyla, Harbiye’ye getirildiğini görüyordum. Tabii ki
“tarifsiz kederler içinde” ydim…
Bizim 4. Bölük’teki Edirneli
Erol, 27 Mayıs’tan evvel, CHP’lilere küfreder, Demokrat Parti’yi överdi. O
Erol,27 Mayıs günü, Harbiyelilerin önüne düşmüş, onları Edirne’nin Demokrat
Partili milletvekillerinin evlerine götürmüştü... İlk defa o gün insanların
bazılarından iğrenmiştim..
Akşam üzeri bizim bölük,
Tandoğan Meydanı’nın arka tarafındaki Ayten Sokak’a sevk edildi. İsmet Paşa,
orada Metin Toker’e ait 22 numaralı evde oturuyordu.
Ayten Sokak’a girmek için
Tandoğan Meydanı’ndan Beşevler’e giden cadde üzerinde ve Fen Fakültesi’nin tam
karşısındaki benzincinin önünde vasıtalardan iniyorduk ki, benzincinin
arkasındaki binanın üst katının penceresi açıldı. Genç bir adam Demokratlara
küfrediyor, ihtilali alkışlıyordu. Bu sesi tanıyordum, başımı kaldırıp, göz
göze gelince, hemen içeri girip pencereyi kapatmıştı..
Tanımıştım; kendisiyle
defalarca İsmet Paşa ve CHP aleyhinde konuşmuştuk. O, benden de , ErolErgüneş’ten de da, Yavuz Esmersoy ‘dan da, Eyüp Yardımcı’dan de daha hızlı demokrat olan Erol
Ergüneş’in ağabeyi Hâkim Üsteğmen Ümit Ergüneş’ti. O gün bazı insanların bazılarından ikinci kez
iğrendim.
O geceden birkaç gün sonra,
Kayseri’de görevli Tuğgeneral
NazmiErgüneş, yani Erol ile Ümit’in babaları, ihtilalcilerle işbirliği
yapmayı reddettiği için emekliye sevk edilecekti.
27 Mayıs gecesi Ayten Sokak’ta silah sesleri
Ayten Sokak’ın başından itibaren
birer metre arayla dizildik. Bizim mangaya sıra tam da İsmet Paşa’nın kaldığı
22 numaralı evin önünde gelmişti. Takım kumandanı teğmen, o mangadakilerin,
siyasi tercihlerini biliyordu, “Siz şu tarafa” deyip, bizi Ayten Sokak’ın öbür
köşesine sevk etti. Bunu bize güvenmediği için değil, bizi korumak için yapmış
,bölükteki DP aleyhtarlarının bizi tahrik etmesi ihtimaline karşı tedbir
almıştı..
Saat 23’e doğru, Ayten Sokak’ta
bir silah patladı. Herkes silah sesinin geldiği yere doğru koştu Bir de gördük ki,bölük
arkadaşımız Adil, “Nasıl oldu buiş?” diye hayretle tüfeğine bakıyordu.
Adil, Ankara Hukuk Fakültesi’ni
bitirdikten sonra, şizofreniye yakalanmış, buna rağmen askere alınmıştı. Bir an
elindeki tüfeği merak etmiş, orasını burasını kurcalarken silah ateş almıştı.
Allahtan namlu yukarıya doğru olduğu için kimseye bir şey olmamış, bunu
anlayınca,silah sesinin duyulmasıyla yüzleri bembeyaz olan subayların yüzüne
renkleri geri gelmişti.
O gece ve ertesi sabahın erken
saatlerinde Harp Okulu önünde nöbet tutarken kaputlarımız olmadığı için o kadar
üşümüştük ki, bazı arkadaşlarımız, “Hayatım boyunca bir daha sıcaktan şikâyet
etmeyeceğim” diye yemin ediyordu.
16 Ocak’ta başlayan ve 27 Mayıs
1960’ta sona eren bu okul döneminde, Türk demokrasi tarihinin en acı olaylarına
şahit olmuştum.
Bir mukavemet olmayıp, ihtilal
başarıya ulaşınca yedek subay talebelerini Ankara’da daha fazla tutmadılar.
Kıtalarımıza intikal etmemiz için bize on beş gün izin verdiler.
İstanbul’a gittim. Erol’u,
Eyüp’ü, Nazım’ı Balmumcu’yagötürmüşlerdi. Ziyarete de müsaade etmiyorlardı. Zor
günler geçirdiler. ErolErgüneş ile Eyüp Yardımcı dayandılar, ama Giresunlu
Nazım Durmuşoğlu hayatı boyunca devam eden ruhi çöküntülere uğradı.
Tahliyelerini müteakip Eyüp Son
Havadis gazetesinde, Erol da bir müddet Akşam gazetesinde çalıştı. Erol,
Sümerbank hukuk müşavirliğinden emekli oldu, Eyüp ise İstanbul’un başarılı
avukatları arasında çalışmaya devam ediyor.
Özkan Tikveş, Anayasa Hukuku
Profesörü oldu. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde çalıştı. Şimdi emekli.
Yavuz Esmersoy, Tarım Bakanlığı
Planlama Şube Müdürlüğü’ne uzman olarak girdi. Ve siyaset platformundan
uzaklaştı.
Ta ki, en yakın arkadaşı ,
Bursa milletvekili olup Ankara’ya gelince, Yavuz’u kış uykusundan uyandırmış
siyasetin heyecanlı dünyasına yeniden
dönmesini sağlamıştım. Bu kitabı yazmaya başladığım zaman, Erol da, Yavuz da
sağdı.
Yavuz kalbine Erol kansere
yenildi.
Allah makamlarını cennet
eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder